30 Nisan 2014 Çarşamba

24. GELENEKSEL TARIM ÇEŞİTLERİNİN MUHAFAZASI İÇİN "ÇİFTÇİ KULLANIMI" KONSEPTİ ÖNERİSİ, 2009



Emanetçiler Derneği, Meyve Miras Grubu, Av. Sennur Pars, Av. Mustafa Kadıoğlu
turkiye_tohum_agi haberleşme grubu

Geleneksel tarım çeşitlerinin muhafazası /sürdürmesi yönünde 
“Çiftçi Kullanımı” konsepti önerisi


1. Kayıt hususuna dair
7 Haziran 2008 Ankara’da Tohum Ağı tarafından düzenlenen Mevzuat toplantısında görüşülen “kayıt” konseptinin bir muhafaza (conservation) mekanizması olabileceği yönde umutlar belirmişti. Ancak 5553 sayılı Tohumculuk Kanunun “Amaç” kısmında bakılırsa “muhafaza” (conservation) gibi bir hedefin yer almadığı görünüyor. Kanunun amacı, tohum sektörünü geliştirmek ve yeniden yapılandırmak olarak tanımlanmış. Kanun bu şekliyle mevcut tohum üreticiliği ve piyasaya sunum pratikleriyle birlikte sosyo/kültürel/ekonomik tarımsal düzende yer alan tohumculuk faaliyetlerinden uzaklaşılıp bunların yerine yeni bir “yapı” içinde bir dizi yeni kural öngörülüyor. 
5553 sayılı kanundaki kaydın işlevi konusunda 7.madde kanunun amacını göstermek açısından fikir verici:

MADDE 7 - Yurt içinde sadece kayıt altına alınmış çeşitlere ait tohumlukların ticaretine izin verilir. 
Bu tohumluklar, Bakanlık tarafından belirlenmiş nitelik ve standartlara uygun, sertifikalı veya kütüğe kaydedilmek üzere kabul edilmiş veya standart tohumluk olarak ambalajlı ve etiketli olarak ticarete arz edilir. 

Buradaki kayıt altına alma işleminin, ticaret için üretilen tohum çeşitlerini belirtrmekle kısıtlandığını görüyoruz. Yani burada kayıt, tohumculuk ticaretinde izin verilen ve verilmeyen çeşitleri belirliyor.

2. Kayıt ve Muhafaza
Türkiye’nin de altında imzasını bulunan Biyoçeşitlilik Sözleşmesi (BÇS), envanter, kayıt ve takip gibi “tespit ve kontrol” mekanizmalarının geliştirilmesini, devletlerin koruma ve kullanım/kullandırma politikalarının bir parçası olarak ortaya koymaktadır. Ayrıca BÇS’nin ikili, “Biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı” temel amacından yola çıkarak bu ikili amacın 5553 sayılı kanunun amacı ile birlikte bütünleştirilebileceği “muhafazaya alınmakla birlikte kullandırma” konseptini içeren bir öneri sunmak istiyoruz. Önerimiz, “kullanım”ı hem tescilli tohum kullanımı hem de (geleneksel) çiftçi tohum kullanımı olarak zaten var olan iki ayrı ve paralel kullanım tarzı ve uygulama alanı için tanımlamak; biri bitkisel kaynakların ticari kullanımı, diğeri ise başta muhafaza –sürdürme- amaçlı olmak üzere, birbirini destekleyebilecek ve esas işlevleri itibariyle birbirini etkilemeyecek şekilde, ülkeye ait bitkisel değerlerin korunması ve geliştirilebilmesini sağlayan bir mekanizmayı oluşturma niteliğindedir.

Eğer aşağıda anlatacağımız çerçevedeki gibi geleneksel çeşitlerin geleneksel şekilde kullanımının serbest bırakılması, çıkarılacak tebliğde yer alır veya yasanın işleyişini tamamlayan yönetmeliklerde yer alırsa, o zaman geleneksel kullanıma tabi olan geleneksel çeşitlerin muhafazası için düzenlenecek bir kayıt sistemi, özellikle vegetatif olarak üretilen ve dolayısıyla “değişmez” sayılan bitki türlerinin korunması için de yararlı olabilir. Bir tarımsal biyoçeşitlilik muhafaza programının parçası olarak, tespit ve kontrol, örneğin ender/tükenme tehlikesi altında bir meyve ağacı için anlamlı olabilir. Ancak içinde geleneksel olarak üretilerek değişen çevresel ve sosyal şartlara göre zaman içinde değişen sebze ve hububat türleri ve tohum ile üreme sağlanan diğer türler için uygun bir kayıt yöntemi düşünülebilir. 

3. Geleneksel çeşitlerdeki “artı değer” unsuru
Geleneksel tarım yöntemleri, tohumları ve bilgi paylaşımı ile 10 bin yıllık tarımsal çalışmalar dünya çiftçilerinin bitki genetik kaynakları yelpazesine “arti değerler” katmıştır. Ancak söz konusu bitki türleri, günümüzde neredeyse sadece islah malzemesi olarak algılanmaktadır. Modern bitki çeşitleri üzerindeki tescil hakkı, geleneksel çeşitlerde olduğu gibi,  bilgi birikimine dayalı olarak belli bir emeğe (müdahaleye) dayalıdır. Ancak, bu iki tarımsal bitki geliştirme yöntemi arasında, hukuki açıdan önemli bir ayrım yaratılmakta, biri kolektif ve “commons” (mülk olarak sahibi olmayan, ortakça kullanılan) statüsünü taşımakta, diğerine ise özel mülk statüsü verilmektedir. BÇS vb. conservation işlevini yürüten düzenlemeler, geleneksel çeşitlerin hukuki statüden yoksun olmasını, devletlerin sorumluluğu ile düzeltmeye çalışıyor ve buna göre korumanın organizasyonu ve kontrolünü devletlere bırakıyor.  

4. Çiftçinin geleneksel tohum kullanımın desteklenmesi ve serbest bırakılması
5553 sayılı Tohumculuk kanununda; bir taraftan “genetik kaynaklar” terimine, diger tarafından ticaretine izin verilen (farklı, yeknesak, durulmuş [FYD] olan) “çeşit” terimine de yasal geçerlilik getirilirken, bitki genetik kaynakları tanımında yer alan, geleneksel yöntemlerle geliştirilen “yerel çeşitler” ve “özel amaçlarla geliştirilmiş çeşitler”in 5553 sayılı yasa açısından hukuki statüsü belirlenmemiştir. Önerimiz bu belirsizliğin çıkarılacak tamamlayıcı bir yönetmelikle BÇS ve UPOV gibi uluslararası sözleşmelerin amacına da uygun, devletin bu anlaşmalarla yüklendiğini koruyucuk taahhüdünü de yerine getirebilecek hukuki bir netleştirmeye gidilmesidir. Fikri mülkiyet hakları (FMH) çerçevesi dışında kalmış olan bu çeşitler icin tercih ettiğimiz “geleneksel çeşit” terimi ile anılan bu unsurların tanımlanması önem kazanmaktadır. Geleneksel çeşitlerin temel özelliklerinden ikisi; zaman içinde geleneksel tarımsal üretimindeki seleksiyon yoluyla 1) yetiştirildigi ekolojiye uyumlu ve 2) yerel topluluklarin kültürel gereksinim ve geleneklerine göre geliştirilmiş olmasıdır. Bu gerçekler ışığında “geleneksel çiftçi” ve “geleneksel çeşit” kavramları, yapılan ve yapılacak düzenlemelerde bir kilit tanım olmalıdır. Burada; morfolojik (dış görünümü), fizyolojik yapısı, ürün karakteristikleri (tadı, kokusu, olgunlaşma zamanı) veya genetik yapısı açısından çeşitlerin biçimsel olguları, ister çiftçi ve/ya doğanın değişen etkileri, ister ıslah ve/ya biyoteknolojik çalışmaları sonucu, değişebilir. Dolayısıyla seleksiyon yoluyla adaptasyon ve toplulukların gereksinimlerine yönelik çalışmalarının temelini oluşturan, çiftçinin bitki kullanımı ve muhafaza işlevleridir. Bu hizmet ve bilgi birikiminin, gelecekteki nesiller icin bütünlüklü bir tarımsal biyoçeşitlilik korunması politikasının önemli bir parçası olduğu, uluslararası anlaşmalarda da belirtilmiştir.

5. Ulusal ve uluslarası hukuk ve anlaşmalar
a. “Doğal kaynaklarımız” olarak sayılan tarımsal biyoçesitliliğimize yönelik kamu sorumluluğu, Anayasamizin 63. ve 168. maddelerinde yer almaktadır. 
b. Ülkemizin taraf olduğu Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (BÇS), biyoçeşitliliğin korunmasında ve sürdürülebilmesinde devletlerin sorumluluğunu temel almaktadır. 
c. Ülkemizin taraf olduğu ITPGRFA (Gıda ve Tarım için Bitkisel Genetik Kaynakları Uluslararası Antlaşması) da biyoçeşitliliğin yönetimi ve kontrolünün devletlere ait olduğu temel varsayımından yola çıkarak tarımsal biyoçeşitliliğin yaşatma ve koruma ve sürdürülebilirliğinin sağlanması için “Çiftçi Hakları” çerçevesi öngörmektedir. Burada, çiftçilerin tarımsal biyoçesitliliğin geliştirilmesi ve korunması yönündeki temel işlevlerini ortaya koyarak, çiftçi haklarının “gerçekleştirilmesi”nin devletlere ait olduğunu kaydediyor. 
d. Türkiye’nin üyesi olduğu UPOV (International Union for the Protection of New Varieties of Plants; Yeni Bitki Çeşitlerini Koruma Uluslararası Birliği) kurallarından 15. ve 17. maddelerinde ıslahçı haklarına kısıtlamalar getiriliyor. 15. maddede “ticari olmayan ve özel/kişisel (private)” ve “deneme amaçlı” eylemler/çalışmalar sonucu ortaya çıkan yeni bitki türlerini kapsamadığını özellike belirtiyor. Yine 15. maddeye göre, ülkeler; isteğe bağlı olarak çiftçileri kendi arazilerinin sınırları içinde korunmuş olan bir çeşidin, veya kendi hasatlarından aldıkları materyelin çoğaltma amacıyla kullanımında ıslahçı haklarına ilişkin kısıtlamalarından muaf tutabilirler deniliyor.
Ayrıca yine UPOV’un 17. Maddesinde yer alan “Kamu yararı dışında hiç bir gerekçe ile ıslahçı hakları kısıtlanamaz” formülü; kendi bitkisel kaynaklarına karşı sorumluluğunu yerine getirmenin önkoşulu olan kamuya ait olma satüsünü muhafaza etme açısından ülkelere, ayrıca da “kamu yararı” şartıyla ıslahçı haklarını kısıtlayabileceğini öneriyor. 
e. DTÖ’nun TRIPS (Trade-Related Aspects of Intellectual Property Rights; Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması)’in 27.3(b) sayılı maddesinde, TRIPS ile biyoçeşitlilik koruma/muhafaza hedefleri arasında olası uyuşmazlıkları giderme çerçevesinde “keşifler”’in (invention) hangi kategorileri patentlemeye kapalı tutulabildiğini belirliyor. Keşiflerin FMH bağlamına alınması mecburiyetini temsil eden TRIPS anlaşmasının bu maddesine göre, biyoçeşitlilik ve geleneksel bilgilerin korunması amaçları doğrultusunda ülkeler; uygun gördükleri bitkisel ve hayvansal materyeli patent mekanizmaları dışında tutabilmektedirler. 27.3(b) maddesi genel (açık) ifade biçimiyle birlikte muhafaza (conservation) amaçlı olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla bu madde, ülkelerin özgün biyoçeşitlilik stoğunun özelliklerine göre BÇS’nin “devletlere ait” olarak tanımladığı bioçeşitlilik zenginliğinin koruma uygulamaları açısından önemli bir hukuki düzenleme niteliğindedir.
f. 29 Ekim-2 Kasım 2007 tarihleri arasında Roma, İtalya’da yapılan ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından düzenlenen ‘Gıda ve Tarım için Bitki Genetik Kaynakları Uluslararası Antlaşması İcra Kurulu II. Oturumu’na Türkiye’den katılanlarca hazırlanan Yurtdışı Görev Raporu’nun “Ülkemiz Açısından Üzerinde Durulması Gereken Konular ve Öneriler” başlığı altındaki önerilerden (6) numaralı öneride “Çiftçi hakları konusunda kendi içimizde bir durum değerlendirmesi yapılmalı ve oluşturulacak Kayıt Sistemi ile çiftçi hakları bağlantısını kurup 1 yıl içinde Sekreterya’ya rapor yazılmalıdır” denilmiştir. 

Elinizde olan bu öneride ortaya koyulan “çiftçi kullanımı” konsepti, GTBGKUA’da yer alan “çiftçi hakları” açıklamasında bulunan, “bütün dünyada gıda ve tarımsal üretimin temelini oluşturan bitki genetik kaynaklarının korunması ve geliştirilmesi için (çiftçilerin)…katkısının devam edeceğini kabul etmektedir” prensibinin pratik bir uygulama önerisidir. Buna göre henüz çiftçi hakları ve dolayısıyla geçimlik tarım yapan köylülerin geleneksel tohumları kullanım haklarına ilişkin düzenleme yapılmaksızın kayıt sistemine geçilmesi halinde genetik çeşitliliğin, ıslahçı hakları doğrultusunda geleneksel kullanımarına uygulanacak çeşitli kısıtlamalardan zarar görmesi ihtimaline karşı gerekli değerlendirmeler yapılana ve bu konuda bir rapor hazırlanana kadar kayıt sistemine geçilmemesi gerekmektedir. 

“Çiftçi hakları”nın pratik uygulama biçimiyle “çiftçi kullanımı” ile kayıt sisteminin bu şekilde birbirine ilişkili haline getirilmesi, çiftçi haklarının korunması doğrultusundaki olası düzenlemeler ile kayıt çalışmaları arasında da bağlantıyı sağlayabilecek bir öneridir.

6. Sonuç
Tarımsal biyoçeşitliliğe ilişkin, ülkemiz tarafından kabul edilmiş uluslararası anlaşmalarda görüldüğü gibi devletlerin; tescil vb. hak sahipliği sistemleri aracılığıyla genetik kaynaklarının kullanma hakkını tüzel ve gerçek kişilerin faydalanmasına açma yetkisi vardır. Aynı zamanda devletler, kendi ülkelerinin bitkisel ve hayvansal genetik kaynaklarını, sağlıklı bir biçimde muhafaza altına almakla da yükümlüdür. Yer yer çelişki yaratabilir nitelikte olan bu iki hedef arasındaki uzlaşmanın, kullanıcı tarafların gündelik hareketleri ve hakları zedelenmeyecek şekilde düzenlenmesi önemlidir. Geleneksel şekliyle yetiştirici tarafından bitkisel kaynakların kullanımının, söz konusu olan geleneksel çeşitlerden farklı olan FYDli ve tescilli çeşitlerin ve tohumculuğunun ticareti ile, paralel ve birbirini etkilemeden yürütülebilecek ve her ikisinin de ulusal bitkisel kaynaklar koruma politikasının bir parçası olabilecek nitelikte olduğunu düşünüyoruz. Geleneksel yöntemlerle tescile gerek kalmadan bitki kullanımı, uluslararası genetik kaynaklar protokol ve antlaşma sisteminde tanınan koruma fonksiyonu içinde yer alıyor. Bu nedenle de ülkemizde yasal tanımlarıyla kabul edilebilmelidir. Bu ve yukarda geçen diğer tespitler doğrultusunda önerimiz, geleneksel çeşitler için “geleneksel çeşitlerin geleneksel kullanımının serbest bırakılması” yaklaşımının, tescilli tohumculuğa ilişkin hakları kayda değer bir biçimde etkilemeden: 

küçük çiftçinin ekonomik olarak ayakta kalmasına ve besin güvencesine;
geleneksel tadların ve geleneksel çeşitlere bağlı kültürel geleneklerin (işleme-yeme biçimleri) korunmasına;
çevre dostu uygulamaların sürdürülmesiyle su ve toprak kaynaklarımızın sağlıklı bir biçimde sürdürülmesine;
fide, tohum, gübre, ilaç gibi unsurları yerelden sağlanan bu çeşitlerle dışa bağımlı olmaksızın tarım yapabilmeye ve böylece ithalat giderlerini azaltmaya;
her bölgede, oraya özgü ve o topraklara uyumlu özel tadlar sağlamaya, iç ve dış turizmde bölgesel özellikleri öne çıkartarak sağlıklı ve özgün bir turizm çizgisi geliştirmeye,
her bölgenin kendi yerel, geleneksel ürünleriyle gurur duyma, kültürel kimliğini ifade edebilmesine;
geleneksel olarak yetiştirilen tarımsal çeşitlerin sürdürülmesini sağlayarak ülkenin tarımsal biyoçeşitliliğinin in situ korunmasına katkısı olarak özetleyebiliriz. 


Emanetçiler Derneği
Meyve Mirası grubu
Av. Sennur Pars
Av. Mustafa Kadıoğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder