24 Mart 2014 Pazartesi

KISA TARİHÇEMİZ





2006 yılında, aralarında köylülük geçmişi olan ama artık şehirde yaşayan bir arkadaş grubunda, ekolojik bir bakış açısıyla -hatta Irak savaşıyla gündeme gelen "petrol sonrası" konusu ışığında- Türkiye'deki tarım durumu sohbet konusu oldu. Yurt içinde ve dışında, küreselleşen dünyada bu alandaki mevcut durum ile şirketlerin, devletlerin ve sivil toplumun ne yaptığı araştırılmaya başlandı

Bu gözle İzmir ve Balıkesir taraflarında geziler yapılmaya başlandı. Geziler sırasında gıda üretiminin hızla değiştiği, bir bütün olarak geleneksel kırsal ekonomi ve kültürlerin süratle eridiği, parçalandığı, buna karşın geleneksel köylülükde çöpün, kimyasalların, aşırı su tüketiminin, toprak kirliliğinin daha az olduğu, birçok yönden aranan “doğaya dost” bir gıda üretim tarzının olduğu anlaşıldı.

Bu arada diğer ülkelerin yoğun olarak “doğal tarım” hareketinin üzerine eğildiği, çalışma ve örgütlenme yapılan konulardan birinin “tohum” olduğu anlaşıldı. Türkiye’deki köylerde eskiden kalma tohumunu hala saklayan, eken çiftçilerin olduğu farkedildi. Ve bu, genellikle daha az girdi ve makinizasyona dayanan bir üretimin parçası olarak gözlemlendi. Heyecanla, aranan ekolojik bir tarımın olmazsa olmazlarının başında, geleneksel olarak kullanılan, atadan kalma tohumların olduğu fikri doğdu. Grup, somut çalışma fikirlerini aralarında paylaştı. Ancak bunun gerçekleşmesi için ciddi bir araştırma ve durum değerlendirmesi gerektiği anlaşılınca, eski tohuma dayalı bir üretimin sürdürülebilir bir hale gelmesi için deneme yapılması gerektiği konusunda fikirler oluştu ve bu yönde bir destek arayışına girişildi. Bu arada dernek kurma işlemleri tamanlandı ve ilk proje yazıldı. SGP/GEF (UNDP Küçük Fon Programı)'in Türkiye ofisine  sunuldu ve proje kabul edildi. Projenin ana ekseni, Balıkesir köylerinde eski tohum ve ürün araştırması ile Belediye’nin desteğiyle şehrin halk pazarında geleneksel ürünlerin pazarlanması idi. Proje sayesinde yerelde, geleneksel ürünlerin belli oranda rağbet görmeye devam ettiği ve şehir pazarlarına hala geldiği, ancak bunları getiren küçük ve genellikle düşük gelirli çiftçilerin durumunun gün geçtikçe zorlaşdığı gözlemlendi. Bu durumun daha da derinleşmemesinin, ancak ülke çapında kamuoyuyunun bilinçlenmesi ile olabileceği görüldü.

Bu arada organik tarım konusunda ülkede lider sivil toplum kuruluşu olan Buğday Derneği, tohuma yönelik daha geniş bir bilinçlenme ve bilgi paylaşımının olması için SGP/GEF tarafından desteklenen bir proje ile Türkiye Tohum Ağı kurma çalışmalarına girişti. Tohum Ağı üyeleri, ülkenin geleneksel tohumlar veya bilimsel terminolojisiyle bitki genetik kaynakları ile ilgilenen herkese açık bir yapının temel taşlarını oluşturdu. Üniversitelerde ve devlette görevli uzmanlar, sivil toplum gönüllüleri ve proje yürütenlerinin katıldığı toplantılar ve haberleşme grubu ortamlarıyla hukuk, bilimsel düzey ve “saha”daki durumlar nelerdir ve bu konuda ne yapılabilir sorusu ele alındı. 

Buğday Derneği’nin projesi tamamlandığında Emanetçiler Derneği, Türkiye Tohum Ağı çalışmalarını yine SGP/GEF destekli yeni bir projeyle devraldı. İlk toplantısında Tohum Ağı katılanları, iki konuda karara vardı. Birincisi Yunanistan’dan katılan Peliti grubundan gelen ilhamla tohum şenliklerinin düzenlenmesi. İkincisi ise ülkenin çeşitli yerlerinde, sivil toplum kuruluşları, yerel yönetimler ve arkadaş/tanıdıklar aracılığıyla, geleneksel tohumlarla üretim yapan, özel çalışmaları olan birey ve grupların keşfedilerek bunların “Tohum Ambarları” adıyla tanınıp böylece konu hakkında bilinç ve hassasiyetin yayılması hedeflendi. Ayrıca proje süresince çeşitli çalışmalar düzenlendi. Şehir bahçeleri adı altında çok sayıda kişi bahçevanlık ve tohum konusunda bilgilendirildi. Toplantılarla çalışma yol ve yöntemleri belirlendi. Tohum, tarım, hukuk ve bahçevanlık konulu bilgilendirme buluşmaları düzenlendi.

Artık “tohum”, medyanın belli bir önem verdiği noktaya gelmiş, Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde bulunan grup ve bireylerin çalışma gündemine girmiş durumda. Yerel yönetimlerin ve STK'ların desteğiyle, uzman kişilerin katılımıyla çok sayıda tohum takas ve şenlikleri düzenlenmiş ve düzenlenmektedir. Her yıl yeni tohum paylaşım deneyimlerinin haberleri oluyor. Ekoloji ile ilgili kaygılarla hareket eden insanlar için geleneksel tohum, gıda üretiminin bir parçası oldu 

Kültüre alınan bitkiler, yıldan yıla çiftçinin bilgi birikimiyle tohum seçmesiyle, saklamasıyla ve tekrar ekmesiyle özünü, özelliklerini koruyan bir genetik havuzudur. Geleneksel ortamlarda bu bilinç ve bilgi/tecrübe yumağı, toplumlar içinde paylaşılan (köyler içinde, köyler arasında), sürekli tazelenen bir birikimdi. Ancak çiftçilik daha farklı yöntemlere doğru kayınca bu birikim geçmişe bırakılıyor. Bunun tekrar vucüt bulması -küçük çapta da olsa- bu birikime değer veren çiftçiler, bahçevanlar ve bunları destekleyenlere düşer. Emanetçiler, bu durumun farkında olup yeni yollar çizmeye niyetli. Herkesi, bahçesiyle, tarlasıyla, terasıyla, saksılarıyla, klaviyesiyle (!), fikirleriyle, duygularıyla... el vermeye davet ediyoruz.

1 yorum:

  1. ülkenin topraklarını emperyalist güçlerden korumanın birinci kuralı tohumları korumaktır.genlerini koruyamayan,hiç bir şeyini koruyamaz.

    YanıtlaSil