30 Nisan 2014 Çarşamba

23. UGANDA ALIŞVERİŞİ: "AFRİKA YEŞİL DEVRİMİ"NİN GERÇEK YÜZÜ



Ailen Kwa Cenova 
21 Şubat 2008 (IPS) Çevirmen: Bahadır Okar
 HYPERLINK "http://www.ipsnews.net/africa/nota.asp?idnews=41289" http://www.ipsnews.net/africa/nota.asp?idnews=41289,  HYPERLINK "http://www.ipsnews.net/africa/nota.asp?idnews=41288" http://www.ipsnews.net/africa/nota.asp?idnews=41288

Uganda Parlamentosu çok yakında, geçen yılın başlarında hükümet tarafından kabul edilen Bitki Türlerinin Korunması Yasa tasarısının ele alınacağı bir oturum yapacak. Eğer değişiklik yapılmaksızın geçerse, bu yasayla üreticilerin ve şirketlerin hakları sağlama alınırken, küçük çiftçilerin hibrid tohumları kullanarak yeni türler üretme, koruma ve değiş-tokuş etme hakları sınırlandırılacak.
Küçük çiftçilerle üreticilerin hakları arasında, işin doğası gereği bir çatışma var. Üreticilerin çoğu, araştırma kuruluşlarına para ödeyerek yeni hibrid tohum türleri üreten şirketler. Bitkilerin verimlilik, görünüş ve hastalığa karşı direnç gibi karakteristik özelliklerini geliştirmek için, suni olarak hibrid tohumlar üretiyorlar.
Bu üreticiler, pazarda tohumlarını satabilmek ve sahip oldukları tekel konumunu sağlama almak konusunda son derece hırslı ve istekliler. Onlar için, tohumlarının herhangi bir ticari kullanımının yasalarla engellenmesi çok önemli. Bu yüzden, sıkı fikri mülkiyet yasaları için bastırıyorlar.
İsminin açıklanmaması kaydıyla konuşan bir hükümet kaynağına göre, Monsanto gibiler de dahil olmak üzere tohum şirketleri, bu tür fikri mülkiyet yasaları için hükümet karşısında ciddi lobi faaliyetleri sürdürüyor.
Şirketler, yerel pazarı ele geçirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Düne kadar çiftçiler için geleneksel tohumlar üretmekte olan Ulusal Tarımsal Araştırmalar Örgütü gibi resmi araştırma kuruluşları, şimdi tohum şirketlerinden aldıkları parayla, onlar için hibrid tohumlar üretiyorlar. 
Bazı yorumlara göre, Bitki Türlerinin Korunması Yasası için hazırlanan ilk taslaklar, üreticilerle çiftçilerin hakları arasında bir denge kurulmasına özen gösteriliyordu. Aslında taslak, eski Afrika Birliği Örgütü tarafından 1998’de kabul edilen ve çiftçilerin haklarından yana olan “Örnek Yasa”yı esas alıyordu.
Bu yasa, tohumların ticari olmayan, küçük çiftçiler tarafında bütün dünyada geçmişten bugüne uygulanagelen şekillerde korunması, değiş-tokuş edilmesi ve üretilmesi gibi hakları kapsıyordu.
Ancak, tasarı bu haliyle geçen yıl Şubat ayında Uganda Hükümeti tarafından ele alındığında bir kilitlenme yaşandı. Tartışmanın düğümlendiği nokta, çiftçilerin haklarıyla üreticilerin hakları arasındaki çizginin nereye çekileceğiydi.
Bir haber kaynağının verdiği bilgiye göre, bu kilitlenme, bizzat Başkan Yoweri Museveni tarafından çözüldü. Bitki Türlerinin Korunması Yasasının tartışıldığı hükümet toplantısına katılan başkan, yerel toplulukları “doğal kaynakların üzerine oturup onlardan faydalanılmasını engellemekle” suçladı.
Dolayısıyla Museveni, tasarıdaki yerel toplulukların haklarıyla ilgili kısmın çıkarılması konusunda görüş almaya ve yönlendirilmeye ihtiyaç duymadıklarını hissetti. 
Çeşitli merkezler tarafından, Uganda’da hibrid tohumların kullanımını yaygınlaştırmak için ortak ve birleşik bir çaba yürütülmekte. Geçen yılın başlarında, Rockefeller Vakfı ile Bill ve Melinda Gates Vakfı, Afrika’da Yeşil Devrim İttifakı’nı başlatmak için Uganda ve komşu ülkelere 150 milyon dolarlık bir bağışta bulundular.
Bu para, hibrid tohum araştırmaları, suni gübre tedariği, suyun idaresi ve bu tohumların yaygınlaşmasını kolaylaştırmak için gerekli ek hizmetler için harcanacak.
Bir hükümet kaynağına göre, ABD’nin Uluslararası Kalkınma Ajansı’nın, Uganda Tarımsal Üretkenlik Artırma Programı olarak bilinen projesi de, biyoteknoloji kullanımını da kapsayan, daha sıkı fikri mülkiyet yasalarının çıkarılmasını aktif olarak savunmakta.
Tukundane Cuthbert, çiftçilere üretkenliklerini artırmalarında yardımcı olan ilave çalışanlardan birisi. Hibrid tohumlarla sunulan vaatleri ve bunun ardındaki tuzakları, ana hatlarıyla şöyle anlatıyor: “Hibrid lahananın yetişmesi sadece 3 ay alır ve sonra hasadı toplayabilirsiniz. 
“Bizim geleneksel türümüz ise 6 ayda yetişiyor ve yeniden ekim için toprağı nadasa bırakacak zaman kalmıyor. Hibrid lahanayla birlikte, bir sene içinde daha çok hasadımız oluyor.
“Ama tohum sadece bir defa kullanılabiliyor; hepsi bu kadar. Kendi geleneksel tohumlarımızı ise defalarca kullanabiliyorduk. Bunun anlamı şu, hibrid tohumları kullandığımız zaman, mevsimin sonunda yeniden tohum satın almaya mecbur kalıyoruz. Yoksullar ve pazara götürecek malı olmayanlar, yiyecek bir şey bulamıyorlar. Ya da borç olarak almak zorunda kalıyoruz ve bunun için teminat göstermek çok zor.
“Hibrid tohumların verimliliği yüksek, ama gerekli teknolojiyi sağlayıp bakımını yapmaya gücümüz yetmiyor. Hükümetin, yerel araştırmacılara bu teknolojiye sahip olma izni vermesini diliyorum.” Cauthbert bunları söylüyor.
Aynı zamanda Caritas-Uganda için çalışan bir başka ilave işçi, John Kisembo ise hibrid tohumların mucizelerine daha da kuşkuyla yaklaşıyor. Caritas, yüz altmış iki Katolik inanç, kalkınma ve sosyal hizmet örgütünün oluşturduğu bir konfederasyon.
Kisembo şunları anlatıyor: “Biz, sürdürülebilirlik sorunu nedeniyle yerli tohumların kullanımını destekliyoruz. Bu tohumları on yıllar boyunca ekebilirsiniz ve hep filiz verirler.
“Bizim geleneksel türlerimiz, aynı zamanda daha dirençlidir. Bizim başa çıkmamız gereken sorun, çiftçilerin toprak idaresindeki uygulamalarını geliştirmek. Toprak iyi idare değerlendirildiğinde, geleneksel tohumlar iyi sonuç verir. Organik tarım ve hastalıkları kontrol etme yöntemleri üzerine yapılacak araştırmalara da ihtiyacımız var.
“Hibrid tohumların tehlikesi, sadece suni (inorganik) olmaları değil, bunun gelişmesinin aynı zamanda diğer kimyasal girdilerin kullanılmasını da artıracak olması. Bu, bizim çiftçilerimiz için çok pahalı bir tarım yöntemi.”
Tasarı meclis tarafından onaylanırsa, üretici şirketlerin haklarının korunmasının sonucunda, hibrid tohumların piyasadaki mevcudiyetinin daha da artması kuvvetli bir olasılık. Bunun zamanla gelişmesi sonucunda, ülkenin ve bölgenin biyolojik çeşitliliğini ve kırdaki yoksullar için tarımın mali olarak sürdürülebilirliğini tehdit edecek şekilde, geleneksel tohumların belirli türlerinde kıtlık baş gösterecek.


Uganda Alışverişi: Tohumların alelacele özelleştirilmesi (2. bölüm)

Uganda’nın büyük ticari ortakları, sadece gıda pazarının değil tohum pazarının da peşindeler. Biyoteknoloji ve kimyasallarla ilgili şirketler, bunu “yeni yeşil devrim” ambalajıyla gerçekleştirdikleri baskı ile hayata geçirmekte. Bu şirketler, Rockefeller ve Bill ve Melinda Gates Vakıfları başta olmak üzere, “hayırsever” örgütler tarafından destekleniyor.
Benzer örgütlerden biri de, 2005 yılında dünyanın en büyük mineral gübre tedarikçisi olan Yara International şirketi tarafından kurulmuş olan Yara Vakfı’dır. Bu Norveçli şirket, geçen 25 yıl içerisinde Afrika’da dikkate değer bir varlık gösteren tek uluslararası gübre üreticisidir.
ABD’nin Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) da Afrika ülkelerindeki sayısız projeyle, özellikle de hükümetlerin tarımsal araştırma kuruluşlarını fonlayarak hibrid tohumların kullanımını teşvik ediyor. Uganda’da olduğu gibi, hükümetlerin yönelişini ve gündemini etkisi altına alıyor. Diğer bağışçılar da, örneğin Alman devleti, bu işin içinde yer alıyorlar.
Son ve belki de en önemli olanı ise Dünya Bankası’dır. Dünya Bankası1980’lerden beri, liberalleştirme gündemini ilerletmekte kilit bir rol oynadı. Bu, Afrika ülkelerinin kapılarının tarımsal girdilere açılmasıyla sonuçlandı.
Onun etkisiyle, bütün Afrika’daki tohum piyasası, özel şirketlerin girişine zemin hazırlayacak şekilde özelleştirildi. Tohum şirketlerinin varlığı hissediliyordu de, ama geri planda kalarak kendilerini gizlediler.
Araştırmacı Elenita Dano, “Afrika’da Yeni Yeşil Devrim’in Maskesini Düşürmek: Niyetler, Oyuncular ve Dinamikler” başlığıyla yayımladığı çalışmasında. “tarımsal kimya ve biyoteknoloji şirketlerinin, Yeni Yeşil Devrim için uygulanan baskıda kendi rollerini özellikle küçük gösterdikleri”ni kaydediyor.
“Kamu araştırma kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve çiftçi örgütleri ile yaptıkları sayısız işbirliği aracılığıyla kendi gündemlerini sessizce dayatırken bile, işin kenarındaymış gibi göründüler.”
Dano, bu şirketlerin, Asya’daki deneyimlerinden öğrendiklerine dayanarak, “hayırsever destekçilerle birlikte kamu araştırma kuruluşlarının Afrika’da önplanda olmasına” izin verdiklerini belirtiyor.
Dano’ya göre, “şirketler en nitelikli uzmanlarını, ustaca ve kurnazca, hem ‘hayırseverlik’ işlerine, hem de -karar alma süreçlerini ve araştırma önceliklerini doğrudan etkilemek için- uluslararası tarımsal araştırma merkezlerine yerleştirmekteler.
Buna ek olarak, Amerikan Tohum Ticaret Birliği, çokuluslu tohum endüstrisi için yerel bir lobi grubu olarak, Afrika Tohum Ticaret Birliği’ni kurdu.
Afrika Tohum Ticaret Birliği’nin yönergesi, “ilk 5 yılda ABD’nin bölgeye yaptığı tohum ihracatında yüzde 5’lik bir artışı garantiye almak” kesin hedefiyle, “bölgesel entegrasyonun, tohum politikalarının uyumlulaştırılmasının ve ABD tohum ticaretini destekleyici düzenlemelerin ilerletilmesi yönündedir. Burada belirtildiği gibi, Uganda hedeflenen ülkelerden birisidir. Uganda’nın tarım pazarı diğer Afrika ülkelerine kıyasla küçüktür (2005  yılında iç pazardaki yıllık satış, Güney Afrika’da 217 milyon, Kenya’da 50 milyon dolarken, Uganda’da 6 milyon dolar).
Uganda, çok daha büyük Kenya pazarının yanı başında ve Doğu Afrika Topluluğu pazarının tam ortasında yer almaktadır. Tohum ihracatı, halen Kenya’dan Uganda’ya akmaktadır.
1990’lardaki yapısal düzenleme reformlarının öncesinde, esas itibarıyla yeni tohum türlerinin üretimini ve çiftçilere dağıtılmasını kendi gözetiminde idare ediyor ve sübvanse ediyordu. Ulusal Tarımsal Araştırma Örgütü yeni türler üretmiş ve bunları ıslah edilmek ve çoğaltılmak üzere Uganda Tohum Projesi’ne teslim etmişti.
Uganda Tohum Projesi, pazarlama ve çiftçilere dağıtım sorumluluğunu da üstlenmişti. Bütün bunlar, 1990’lar boyunca, yapısal düzenleme politikaları, liberal piyasaya duyulan inanç ve ABD hükümeti ve Amerikan hayırsever örgütlerin lobi faaliyetleri sonucunda değişti. 
Uganda Tohum Projesi ve resmi tohum piyasası özelleştirildi. Şimdi yaklaşık 10 tohum şirketi ülkede faaliyet sürdürmekte.
Bağışçı hükümetler, hayırsever örgütler, Dünya Bankası, Ugandalı politikacılar ve bürokratlar, hepsinin fonların sağlanmasında, politik durumun değiştirilmesinde ve yeni yasa tasarılarının hazırlanmasında parmağı var. Bunların tümü, kurumsal önceliklerini tohumların özelleştirilmesine ve küçük ama sağlam adımlarla biyoteknolojinin benimsenmesine kaydırdılar. 
USAID Uganda’da “Uganda Tarımsal Üretkenliği Artırma Programı” adıyla bilinen, biyoteknoloji kullanımını teşvik eden projeyi destekliyor. Programın web sitesinde “USAID-Uganda, ülkenin, bütünsel ekonomik kalkınma stratejisinde biyoteknolojinin potansiyellerinden tümüyle faydalanabilmesini sağlamak için destek sunar” denmektedir.
Programın hedefleri, araştırma ve tasarım, teknoloji transferi, biyogüvenlik ve fikri mülkiyet hakları da dahil olmak üzere, ulusal bir biyoteknoloji politikası ve uygulama stratejisinin geliştirilmesini desteklemek; kamu ve özel biyoteknoloji kuruluşları arasında stratejik işbirliğini ve iş ortaklığını kolaylaştırmak olarak belirtiliyor.
2007’nin başlarında, bir Uganda gazetesinde yayımlanan makale, Rockefeller ve Gates vakıflarının, “Yeşil Devrim” programı için Uganda’ya 150 milyon dolar hibe ettiğini bildirdi.
Bu bağışın 2007 Ocak’ında teslim edilmesiyle birlikte, Rockefeller Vakfı’ndan Dr. Joseph De Vries, “bu hibeyle Afrika’da açlık ve kıtlığa karşı savaşacak bir Yeşil Devrim’in hedeflendiğini açıkladı. Tohum şirketlerine, program uygulamaya konduğunda bu fonu kullanmaları için çağrıda bulundu.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder