29 Nisan 2014 Salı

17. TOHUMCULUK YASASI, AV. MUSTAFA TOLGA KADIOĞLU, 2007



GİRİŞ
Türkiye 13.3.2007 sayılı yasa ile “Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunması Uluslararası Sözleşmesi”ni kabul etti.   Bu sözleşme, yani yaygın olarak bilinen kısaltması ile UPOV (The International Union for the Protection of New Varieties of Plants), biyoteknolojik tarım ürünleri hakkında fikri mülkiyet haklarının uluslararası düzeyde tanınmasını konu alan bir sözleşmedir. Yeni Bitki Çeşitlerine ait Islahçı Haklarının Korunmasına ilişkin Kanun ve Tohumculuk Yasası bu sözleşmenin uygulama kanun niteliğindeki kanunlardır. Bunlardan birincisi biyoteknolojik yöntemlerle geliştirilen yeni bitki çeşitleri üzerindeki bir tür fikri özel mülkiyet hakkı olan “ıslahçı hakkını” (breeders’ right) oldurucu (“constututive”) nitelikte ikincisi ise tohumculuk piyasasını ve bu piyasanın aktörlerinin dâhil olabildiği yönetişim modelini olduran nitelikteki yasalardır.
Türkiye’de elbette daha önce de bir tohum piyasası ve vardı ama bu yasalar bir “ıslah edilmiş tohumlar piyasası olduruyor. Bu piyasanın varolması ancak fikri mülkiyet haklarının kamusal pratiklerle (kanunla yasaklama, cezalandırıcı işlemler, tazminat talep edilebilmesi) mümkündü. 
Tohumculuk Yasası meclis görüşmeleri sırasında ve kamuoyunda konuyla ilgili toplumsal aktörlerin katılımıyla önemli tartışmalara yol açtı. Yasanın getirdiği en hassas değişiklik olan çiftçilerin kendi aralarında tohumluk satışı yasağının uygulanması için öngörülen iki yıllık geçiş süresinin Mart 2009’da dolmasından sonra muhtemelen yargıya intikal eden pek çok uyuşmazlık da gündeme gelecek. Tohumculuk Yasası bu uluslararası bir sözleşme olan UPOV sözleşmesinin uygulama yasası niteliğinde bir yasadır.  Bilindiği gibi uluslararası sözleşmeler meclis tarafından tanınmakla yasa niteliği kazanırlar ve Anayasa’ya aykırılıkları öne sürülemez ancak bu sözleşmelerin uygulanması için uygulama yasaları çıkarılması gerekir ve bunların anayasaya aykırılıklarının öne sürülmesi mümkündür.

5553 SAYILI TOHUMCULUK YASANIN GEREKÇESİ, KAPSAM VE AMACI
TÜRKİYE’DE TOHUMCULUK 
 Osmanlı döneminde de bilhassa ziraat mektepleri açılarak tarımın bilimsel yöntemlerle yapılması amaçlanarak tarımsal üretimin geliştirilmesine yönelik çabalar gösterilmiştir. 1960’lı yıllardan beri Türkiye’de tohumculuk faaliyetleri 308 sayılı eski kanun çerçevesinde Tarım Bakanlığı aracılığı ile yürütülmekte ve “hangi türlerde her yıl ne kadar tohum üretileceği ve perakende tohumluk satış fiyatları” Bakanlıkça belirlenmekte idi. 1980’li yılların başında ise tohumculuk faaliyetlerinde liberalleşme başladı. 1983 yılında tohumluk fiyatları ve 1984’te ise tohumluk ithali serbest bırakıldı. Özel girişimin “sadece tohumluk üretimi değil aynı zamanda teknoloji transferi, çeşit geliştirme, tohumluk işleme ve pazarlama” alanlarında da etkin olması hedeflendi ve bunu sağlamak için 1985 yılında hükümet tarafından “tohumculuğun teşvik edilmesini öngören bir kararname” çıkarıldı. 1993 yılında çıkarılan bir kararname ile ithal tohumlukların Gümrük Vergisi ve fon ödemelerinden muaf tutulması sağlandı ayrıca ülke dışından gelen ıslah edilmiş türlerin tescil süre ve yöntemlerinde kolaylıklar sağlandı. Bu politikalar sonucunda 60’lı yıllarda birkaç tane olan özel tohumculuk kuruluşu sayısı 2001 yılında 80’in üzerine çıktı. 
31.10.2006 tarihinde çıkarılan Tohumculuk Kanunun Genel Gerekçesinde yasanın çıkarılma amacı olarak 1963 tarihli Tohumlukların Tescil, Kontrol ve Sertifikasyonu Hakkında Kanun’un dünyadaki gelişmelere cevap veremediği gösterilmiştir.Tohumculuk Kanunun gerekçesinde yeni kanun getirdiği yenilikler şöyle sıralanıyor:
1) “Tohumluk ve tohumculukla ilgili tanımlar yenilenerek tohumlukların kapsamı genişletilmekte,”
2) “Geleneksel yöntemlerle ıslah edilen veya geliştirilen bitki çeşitlerinin yanı sıra, biyoteknolojik usuller sonucunda geliştirilen çeşitlerin de kapsama alınması sağlanmakta,”
3) “Bitki gen kaynakları bakımından dünyada büyük bir öneme sahip olan ülkemizin söz konusu kaynaklarının kayıt altına alınmasına imkân tanınarak, ülke kaynaklarının yerinde kullanılması sağlanmakta,”
4) “Çeşitlerin kayıt altına alınmasında sadece tescil konusu ele alınmamakta, çeşitlere üretim izni verilmesi ile standart tohumlukların ve genetik kaynakların da kayıt altına alınmasına imkân tanınmakta,”
5) “Tohumluk üretim alanları ve bölgelerinin belirlenmesi sağlanarak, herkesin istediği yerde, istediği şekilde tohumluk veya ürün üretmesinin önüne geçilmekte ve böylece ülkesel tohumluk üretimi ve ürün yetiştiriciliği disiplin altına alınmakta,”
6) “Tohumlukların üretimi, satışı, dağıtımı ve diğer ticarî faaliyetlerin disipline edilebilmesi amacıyla, bu faaliyetleri yürüten gerçek ve tüzel kişilerin ruhsatlandırılması şartı getirilmekte,”
7) “Tohumculuk sektörü yeniden yapılandırılarak tohumculuk ile iştigal eden kişi veya kuruluşların temsil edildiği, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu statüsünde alt birlikler ile Türkiye Tohumcular Birliği kurulmakta,”
 8) “Kanun kapsamında kayıt altına alınan çeşitlere ait tohumlukları kullanan yetiştiricilerden herhangi bir şekilde bu zarara uğradıkları tespit edilenlerin tazminat talep etmelerine imkân tanınmakta,”
  9) “Cezalar ve yaptırımlar günün şartlarına göre yeniden düzenlenmektedir.”

Tohumculuk Yasasının 1. maddesinde yasanın amacı “bitkisel üretimde verim ve kaliteyi yükseltmek, tohumluklara kalite güvencesi sağlamak, tohumluk üretim ve ticareti ile ilgili düzenlemeleri yapmak ve tohumculuk sektörünün yeniden yapılandırılması ve geliştirilmesi için gerekli olan düzenlemeleri gerçekleştirmek” olarak tanımlanmıştır. Yasanın Kapsamı ise 2. Maddesinde “tarla bitkileri, bağ-bahçe bitkileri, orman bitki türleri ve diğer bitki türleri çoğaltım materyaline ait çeşitlerin ve genetik kaynakların kayıt altına alınması, tohumlukların üretimi, sertifikasyonu, ticareti, piyasa denetimi ve kurumsal yapılanmalar ile ilgili düzenlemeler” olarak belirlenmiştir.

ISLAHÇI HAKKI ve İLGİLİ KAVRAMLAR
Islahçı Hakkı (breeders’ right) bizim hukukumuz açısından yeni bir hukuki kavramdır ve “bitki çeşidini ıslah eden kişiye hukuk düzenlerinin tanıdığı sinai hak” olarak tanımlanmaktadır. Fikri ve sınai haklar (intellectual property rights) kapsamında tanımış bir haktır. Fikri hak, “bir takım gayri maddi mallar üzerindeki mutlak haklar”dır. Mutlak hak olması herkese karşı ileri sürülebileceğini göstermektedir. 
UPOV Sözleşmesinin 1. Maddesine göre “ıslahçı”; “Bir bitki çeşidini ıslah eden ya da keşfeden ve geliştiren kişi” olarak tanımlanmakla birlikte “(bu) … kişinin işvereni olan ya da ilgili Akit Tarafın yasalarının öngördüğü üzere yukarıda bahsedilen kişiyi yetkilendiren ya da duruma göre yukarıda bahsedilen ilk ya da ikinci kişinin halefini” de ifade edebilmektedir. 
Yeni yasa eski yasanın kapsamını yeni biyolojik çeşitleri ve genetik kaynakları da kayıt altına alarak genişlettiğini iddia etmektedir. Bu biraz problemli gözüküyor çünkü eski yasanın 5. Maddesinin (a) bendinde “ıslah edilmiş çeşitlerle…” ifadesi bulunmaktadır. Eski kanunun aynı maddesinin (r) bendinde “ıslah edilmiş çeşit,” “genetik, morfolojik, biyolojik ve tarımsal nitelikleri belirtilmiş ve tescil edilmiş çeşitler” olarak tanımlanmış. 08.01.2004 tarih 5042 sayılı “Yeni Bitki Çeşitlerine ait Islahçı Hakkının Korunmasına ilişkin Kanun” da “ıslahçı” (“yeni bir bitki çeşidini ıslah eden veya bulan ve geliştiren kişi”) tanım bulunmakla birlikte “ıslah” için bir tanım bulunmamaktadır. 5553 sayılı Tohumculuk Yasasında “ıslah,” “elde bulunan çeşitlerin korunmasını ve devamlılığını sağlama, bunların üzerinde çalışarak özelliklerini iyileştirme, genetik kaynak ve stoklardan yararlanarak çeşit veya çeşitler elde etme amacıyla yapılan çalışmalar” olarak tanımlanmıştır. 
Yasanın getirdiği ıslahçı hakkının kapsamı 14. Maddede şöyle tanımlanıyor: Üretmek veya çoğaltmak, Çoğaltım amacıyla hazırlamak, Satışa arz etmek, Satmak veya diğer şekillerde piyasaya sürmek, İhraç veya ithal etmek ve  depolamak.”

ÇİFTÇİ (ÜRÜN) İSTİSNASI
Çiftçi istisnası, ıslahçı hakkının istisnalarından biridir. Bu istisna UPOV Sözleşmesi m.15’te yer almış ve sözleşmeci ülkelere bu istisnanın tanınması konusunda seçim hakkı tanınmıştır. Bitki Çeşidi Kanunu m. 17’de ve Tohumculuk Kanununun m.14’te tanınmıştır. Tohumculuk Kanunun anılan maddesinin 3. Fıkrasında “… ticarete konu olmamak ve şahsi ihtiyaç miktarı ile sınırlı kalmak kaydıyla, çiftçiler arasında yapılacak tohumluk mübadeleleri … bu Kanun hükümlerinden müstesnadır” denilmektedir. Bu istisna 308 sayılı kanunda da (Madde 18: “çiftçiler arasında yapılacak tohumluk mübadeleleri bu kanun hükümlerinden istisna edilmiştir”) mevcuttu ancak “ticarete konu olmamak ve şahsi ihtiyaç miktarı ile sınırlı kalmak” kaydının eklenmesi çiftçiler aleyhine tohum şirketlerini koruyucu niteliktedir.
Çiftçi istisnası, “çiftçilerin kendi çiftliklerinde, çoğaltım amaçları için, kendi hasat etmiş oldukları ürünleri kullanabilmeleri”dir. Bu istisna ile, “küçük çiftçilerin saklı tohumlar üzerinde “geleneksel haklarını” kanunlaştırdığı öne sürülmektedir. Ancak bu hakkın kullanımı önce ıslah edilmiş tohumları ıslahçıdan bir lisans çerçevesinde almayı gerektirmektedir. 
Çiftçi istisnasının tanıdığı bir diğer hak çiftçilerin gelecek yıllarda kullanmaları için tohumları depolama hakkıdır. Ancak bu istisna tohumların üçüncü kişilere tohum olarak satılmasına izin vermez ancak yem veya gıda olarak satılması mümkündür, ispatın güçlüğü nedeni ile bu durum ilerde hukuki uyuşmazlıklara yol açabilecek bir konudur. Bu durum ABD’de çiftçilerle tohum şirketleri arasında bir mücadele konusu olmuştur. Çiftçiler satın almış oldukları sertifikalı tohumlardan elde ettikleri ilk nesil ürünü saklayarak tohumluk olarak satmak istiyorlar ve yemlik ve gıda için ayırdıkları ürünü sanki tohumluk kısımdanmış gibi göstererek satıyorlardı. Bu yönteme hangi amaçla ayrılmış (tohumluk çuvallar-gıda ve yem çuvalları) çuvaldan alındığını belirlemek güç olduğu için “brown-bag” satışları denilmiştir. Daha sonraki yıllarda çiftçi istisnasında saklanabilecek tohum miktarının azaltmasına dair alınan bir mahkeme kararı ile (Delta and Pipe Land Co. v. People Gin Co. davası) çiftçi istisnasının kapsamı daraltılmıştır. Bu karar çiftçilerin birbirlerine yaptıkları satışları değil aracı firmalara yaptıkları satışları önlemeye yönelikti ve çiftçiden çiftçiye satışların önüne geçememişti. Daha sonraki tarihli bir davada (Asgrow v. Winterboer) alınan kararla “brown-bag” satışlar da önemli ölçüde sınırlandırılmıştır. 
Bu davada alınan karara göre Winterboer çiftçi ailesi Asgrow firmasının üzerinde ıslahçı hakkı sahibi olduğu soya fasulyesi çeşidini yetiştirmiş ve sonra onları “brown-bag” yoluyla kendi arazilerine ekebilecekleri tohumluk miktarından fazlasını diğer çiftçilere satmıştır. Winterboer’ler, satışlarına çiftçi (ürün) istisnasının izin verdiğini ve doğrudan kendilerinin diğer çiftçilere ürün sattıklarını bu nedenle de satışların hukuka uygun olduğunu savunmuşlardır. Ancak mahkeme Asgrow’u haklı bulmuştur.  Bu karara göre çiftçi sadece kendisi için yeniden ekmek amacıyla, gerekli miktarda tohumu saklayabilir ve eğer daha sonra ekme ihtiyaçları veya niyeti değişirse o tohumun bir kısmını satabilir. 1994 yılında kanunda yapılan değişikliklerle tohumluk olarak satış hakkı tamamen kaldırılmıştır. Böylece çiftçiler ürünü ancak yemlik ve gıda olarak satabilecekler tohumluk olarak hiçbir şekilde satamayacaklardır. 
Türk hukukunda “ıslahçı hakkı” konusunda ilk çalışmalardan birini yapmış olan Mustafa Tüysüz çiftçi istisnasının bu haliyle bile tohum şirketlerinin potansiyel satışlarını etkileyeceğini “zira, bir çiftçi tohumu ekmek için sadece bir kez satın almak zorunda kalır, sonra onu hasat eder, saklar ve süresiz olarak yeniden ekebilir. Doğal heterozygosity (yani yabani otlar ve diğer bitkilerden döllenme) nedeniyle,  verim ve diğer özellikler yıllar geçtikçe azalır. Sadece bu gibi bir durumda, çiftçiler tohum şirketlerinden yeni tohum satın alma ihtiyacı hissedeceklerdir” diyerek savunmaktadır.  Ancak bir “süresiz ekmek” imkânından pratikte söz etmek mümkün değildir, çünkü biyoteknolojik yöntemlerle üretilen tohumluklar en fazla birkaç kere üst üste ekildikten sonra yenilenmezlerse verimliliklerini yitirmektedirler. Çünkü bu tohumlukların gen havuzu daraltılmıştır ve doğal ortama uyum sağlamakta geleneksel çeşitlere göre daha dayanıksızdırlar.  Bunun pratik sonucu çiftçilerin her birkaç bir yılda bir yeniden şirketten sertifikalı tohumluk almak zorunda kalması ve ilk hasatta elde edilen iyi kalitede tohumluk ürünün diğer çiftçilere satılamaması halinde ancak gıda ve yem olarak kullanılabileceğidir. Bu da iyi tohumluk israfıdır. 

TOHUMCULAR BİRLİĞİ VE ALT BİRLİKLER
Tohumculuk Kanunu’nun piyasa aktörlerini piyasanın oluşturulmasına ve yönetimine katışının en önemli aktörü yasanın oluşturulmasını öngördüğü  “Tohumcular Birliği.” Tohumcular Birliği kanunun 26. maddesinde “Türkiye Tohumcular Birliği; alt birlikler arasındaki işbirliği ve dayanışmayı temin etmek, tohumculuk sektörünün geliştirilmesi ile sektörde faaliyet gösterenler arasında meslekî dayanışma sağlamak ve mevzuatla verilen görevleri yerine getirmek amacıyla alt birliklerce kurulan, tüzel kişiliğe sahip, kamu kurumu niteliğinde meslek üst kuruluşu” olarak tanımlanmış. Yasanın getirdiği bir diğer oluşum ise “Alt birlik.” Alt birlik ise “faaliyet konularına göre bitki ıslahçıları, tohum sanayicileri ve üreticileri, fide üreticileri, fidan üreticileri, tohum yetiştiricileri, tohum dağıtıcıları, süs bitkileri üreticileri ve tohumculukla ilgili konularda iştigal eden gerçek veya tüzel kişiler tarafından oluşturulan, tüzel kişiliğe sahip, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşunu” denilerek tanımlanmış. Ayrıca “(Tohumcular) Birliğin(in) kuruluşundan sonra alt birlikler, Birliğe üye olmak zorundadır” denilmiş. Bu altbirliklerin birleştirilmesiyle oluşturulacak Türkiye Tohumcular Birliği oluşturulmasının amacı gerekçede söyle açıklanmış:
Tohumluk üretiminin geliştirilmesi ve üretiminin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi tohumculukla iştigal eden tüm kişi veya kuruluşların birbirleri arasında yakın işbirliğini gerektirmektedir. Bu çerçevede, meslekler arası bir örgütün bu işbirliğini uyumlu hale getirmesi ve organizasyonu sağlaması büyük önem arz etmektedir. Avrupa Birliği ülkelerinde bulunan tohumculuk alt yapısına benzer alt yapıları kurmak ve ülke tohumculuğunu geliştirmek için, tohumculukla iştigal eden tüm gerçek veya tüzel kişilerin etkin ve sorumlu rol üstlenmesi sağlanmalıdır. Gelişmiş ülkelerde tohumculuk sektörünün özel sektör ağırlıklı, meslekî örgütlenmelerin güçlü olduğu ve bu örgütlerin kurulan özerk yapılar içerisinde sektörde önemli yetki ve sorumluluklar yüklendiği bilinmektedir. Bu yeni oluşuma paralel olarak ülkemiz tohumculuk sektörünün yapısı da gelişmiş ülkelerde olduğu gibi yeni bir organizasyona ve yapılanmaya ihtiyaç duymaktadır. Madde ile ülke genelinde faaliyet göstermek üzere, alt birliklerce Türkiye Tohumcular Birliğinin kurulması öngörülmüştür.

TOHUMCULUK YASASINA TEPKİLER
Tohumculuk yasası konula ilgili çeşitli toplumsal gruplardan önemli tepkiler aldı ve Meclis’te de oldukça hararetli tartışmalara yol açtı. Meclisteki Tohum Yasasına ilişkin görüşmelerde yasaya ilişkin en önemli tepki çiftçilerin elde ettikleri ürünleri tohum olarak satabilmelerinin yasayla yasaklanmasıydı. Diğer bir tepki Türkiye’de tohumluk üretiminin devlet eliyle yapılmasını sağlayan iki kamu kurumu olan TİGEM (Türkiye Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü) ve TAGEM’in (Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü) faaliyetlerinin sınırlanmasına (ve gelecekte muhtemelen tamamen ortadan kaldırılmasına) yönelik idi.  
Tohumculuk yasasına yönelik bir başka önemli çevreci gruplardan geldi. Tohumculuk Yasasının kapsamını “genetik çeşitleri” de içine alacak genişletiyor olması en çok tepkisini çeken ve eleştirilen konu oldu.  Burada temel kaygı yüzyıllar boyunca çiftçiler tarafından geliştirilen türlerin küçük çiftçi tarafından üretilmesinin engelleneceği idi. Köy çeşitlerinin yetiştirilmesine çiftçiler ellerindeki tohumları kullanarak devam edebilse bile yasanın sertifikalı tohumlar dışındaki tohumların ticaretine engel koyması bu türlerin yok olmasına neden olabilecektir. Gen bankalarında tohum saklayarak gen zenginliğinin korunması riskli bir yöntemdir ve tohumların korunmasını sağlamayabilir. Bunun için en iyi yöntem in situ (yerinde) korumadır, bu da küçük çiftçilerin üretim yapmaya devam edebilmesine bağlıdır.
Benzer bir “ıslahçı hakkını” tanıyan bir yasanın çok büyük toplumsal çalkantılar yarattığı Hindistan’da ıslahçı hakkının karşısına çıkarılan “çiftçi hakkı” (farmers’ right) kavramı ile yasanın neden olduğu tahribat giderilmeye çalışılmıştır. “Çiftçi hakkını” tanıyan bu yasa ile “çiftçiler yasa yürürlüğe girmeden önceki gibi yürüttüğü kayıt altına alınmış bir tohum çeşidini saklama, kullanma, ekme ve tekrardan ekme, pazarda satma, paylaşma faaliyetlerini bu yasa yürürlüğe girdikten sonra da sürdürebilecektir, ancak hiçbir şekilde bu tohumu ıslahçının kayıt ettirdiği ismiyle etiketmiş haliyle pazarda satamayacaktır.”
Genetiği Değiştirilmiş  (“Genetically Modified”) Gıda ve Tohumlukların Türkiye’ye girişi konusunda da tepkiler oldu. Bu konu Avrupa Birliği ve ABD arasında WTO’da görülen bir dava ile karara bağlanmış ve bu tür ürünlerin üzerinde bunların Genetiği değiştirilmiş ürünler olduğuna dair ibare yer alması şartıyla Avrupa Pazarına girebilecekleri hükme bağlanmıştır.

SONUÇ
2001 krizinden bu yana Türkiye’de birçok yapısal uyum yasası meclisten geçirilerek yasalaştırıldı. Bu yasalar “model yasa” olarak adlandırılan tavsiye edilen bir örnek yasaların çevirisi niteliğinde olan oldukça ayrıntılı düzenlemelerdi. 31 Ekim 2006 tarihinde kabul edilen 5553 sayılı “Tohumculuk Yasası” da bu yasalar kuşağından bir yasa olarak değerlendirilmeli. Tohumculuk Yasası,  8 Ocak 2004 tarihinde çıkarılan 5042 sayılı Yeni Bitki Çeşitlerine ait Islahçı Haklarının Korunmasına İlişkin Kanun ile birlikte düşünülmelidir. Bu ikinci yasa yeni üretilen tohum çeşitleri üzerindeki “ıslahçı haklarını” (“breeder’s rights”) tanımlamaktadır. Tohumculuk Yasası ise bu yeni mülkiyet alanının pazarını oluşturmakta ve bu yeni pazarın kurumlarını ve aktörlerini belirlemektedir. 
Bu pazarın aktörlerinin dev tohum şirketleri olacağı ve Tohumculuk Kanunu ile getirilen yeni bir düzenleyici kurul niteliğinde olan Tohumcular Birliği aracılığı ile tohum pazarını kontrol etmeleri mümkün kılınıyor. Yasa ıslahçı hakkının bir istisnası olan çiftçi istisnasını kabul etmekle birlikte bunu oldukça daraltılmış bir biçimde “ticarete konu olmamak ve şahsi ihtiyaç miktarı ile sınırlı kalmak kaydıyla” kabul etmiştir. İki yıllık geçiş süresinin Mart 2009’da dolması ile bu durumun sonuçları ve tabii ki tohum şirketleri ile çiftçiler arasında ihtilaflar da gündeme gelecek ve mahkeme önüne taşınacaktır. Islahçı hakkının sadece ıslahçıya tanıdığı “depolama” hakkı da oldukça sorunlu çünkü bazı çiftçiler hasat sonunda ellerine geçen ürünü satmak yerine piyasadaki fiyatın yükselmesini beklemek üzere depolamayı tercih edebilirler, bu da hukuki problemlerin ortaya çıkmasına neden olabilir.
Yasanın Gerekçesinde yer alan “bitkisel üretimde verim ve kaliteyi yükseltmek” argümanın aksine Tohum yasası ile pek çok çiftçi artan tohumluk fiyatları nedeni ile tohumluk alamaz hale gelebilir ve sonuçta tarımsal verimlilik ve dolayısı ile üretimin daha da düşmesi muhtemel. Bu da artan tarım ürünü fiyatlarının üretimdeki düşme ile daha da yükselerek şehirlerdeki tüketicilerin de zarar görmesine neden olacaktır.
Bu nedenle Hindistan’da yapıldığı gibi yasadaki çiftçi istisnasından farklı bir kavram olan  bir çiftçi hakkının (farmers’ right) tanınması hem Anayasa’nın “Sosyal Devlet” ilkesine hem de üretimin arttırılması gereğine yani “kamu yararına” uygun olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder